2 Mart 2008 Pazar

bi' bakar mısın şekerim ?

tek başınaydı sonunda, istese de kimse olamayacaktı yanında. herkesi parçalamış, dağıtmış, kendinden uzaklaştırmıştı. gözünü açtığında tek ziyaretçinin kendisi olduğu bir kumsalda koskocaman bir sessizliğin tam ortasındaydı. uzun uzun konuştu kendisiyle, ayaklarının kumsalda bıraktığı izlere bakarak gördüğü ilk pansiyona yürüdü sonra. kendisini takip etmesini söyleyen, bıyıklı, orta yaşlı bir adam olan pansiyonsahibinin peşine takılarak koridorun sonundaki odasına yerleşti. eşyalarını bıraktı ve tekrar sahile indi. öylece oturdu saatlerce,uyuyakaldığını tepesinde dikilen küçük çocuğun gölgesiyle farketti sonunda. 5-6 yaşlarında, cılız bir erkek çocuğu. benimle oynar mısın diye sordu önce. adam uzun uzun baktı çocuğa, sonra ayağa kalktı. aynı anda çocuk "ama benim hiç oyuncağım yok" dedi. adam durdu önce, sonra çocuğun elinden tutarak çay bahçesine doğru ilerlediler. tahmin etmeve bulma oyunu oynamaya karar verdiler. çocuk aklını okuyordu sanki. tüm gününü çocukla geçirdi. o kadar saf ve masum ama bir o kadar da zekiydi ki. hiçkimseyle uyuşamadığı, anlaşamadığı bir ömrün sonunda küçük bir çocuk onu anlamış, yıllarca sorulmasını beklediği soruları sormuştu. her sabah uyanır uyanmaz, kapıda çocukla buluşuyor ve tüm günü birlikte geçiriyorlardı. günler sonra bir sabah uyandığında ne pansiyonda ne sahilde çocuğa rastlamadı. sorduğu herkesten aynı cevabı aldı: öyle bir çocuk yoktu. odasına kapandı, viski bardakları boşalır boşalmaz yeniden doluyordu. sabaha kadar ağladı. o çocuk tüm hayatını zehir eden, aklından bir türlü atamadığı, hiçbir zaman etrafındakilerce benimsenmeyen, gittikçe içine kapanan, kendi çocukluğuydu. aklı kendine bir oyun oynamıştı. bayıldı. gözünü açtığında herşeyin, heryerin bembeyaz olduğu o odada yatıyordu, annesi başucundaydı ve öylece bakıyordu oğluna. diğer tarafta çocuk vardı, sahile gel hadi diyerek arkasını döndü ve koşmaya başladı. adamgözlerini kapadı ve bir daha hiç açmadı.

Hiç yorum yok: